Aydos Ormanı’nın Sahibi Kim?
Bu fütursuz doğa talanına karşı sonuç alabilmek, ancak sürekliliği ve programı olan, giderek sertleşen, yerel halkın desteğini alan bir fiili meşru mücadele çizgisi ile mümkündür.
İstanbul’un Anadolu yakasında bulunan ve 20 yıllık talan hareketinden sonra artık kıyıda köşede kalan ormanlardan bir tanesi Aydos Ormanı. Barındırdığı özellikler gereği birçok anlamı ve önemi var, bölgenin 1. Derece sit alanı olması bile bir şeyleri açıklar diye düşünüyorum. Fakat yine de bahsedelim. Aydos sit alanı içinde, bir tarihi kale ve çeşitli arkeolojik kalıntılar mevcut, hatta bu bölgede yakın zamana kadar restorasyon çalışmaları devam etmekteydi. Aynı zamanda içinde göl, su birikintileri, doğal çeşmeler, yüzlerce ağaç, eşsiz ve yalnızca burada yetişen bitkiler barındırıyor. İstanbul’un yerle bir olan ekolojik yapısının içerisinde bir vaha desek, abartmış olmayız. Bunu İstanbullu emekçilerin hafta sonu buraya sığınmasından da anlayabilirsiniz.
Şimdilerde Aydos Ormanı bu sayısız özelliklerinden sebep, hiç de yabancısı olmadığımız talan işleriyle gündeme geliyor. İktidarın ucube fikirlerinden biri olan “millet bahçesi” belası, bu kez de Aydos Ormanı’nın makus talihi olmakla yüz yüze. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Sancaktepe Belediyesi ortaklığıyla yapılan proje; eşsiz eko yapısıyla zaten doğal bir yapıt olan kocaman bir ormana bahçe yapacak bir aklını yitirmişlik ürünü. Tüm tepkilere rağmen yaz başından beri yüzlerce ağaç keserek, orman içerisinde kurulacak yapılar için çukurlar açmaya canhıraş devam ediyorlar. Ülkedeki birçok yeşil alanın olduğu gibi artık Aydos Ormanı’nın da bir savunması var. Bölgede yaşayan ve bu talan projesine tepkili emekçiler bir savunma kalkanı oluşturmaya çalışıyor aylardır. Bu atmosferde ellerinden geleni yaptıklarına da şüphe yok. Fakat kendi yasalarını dahi çekip çekiştiren, gerektiği yerde onları görmezden gelerek işine devam bir sermaye iktidarı dönemindeyiz. Yaratılan tahribatı ve icraatı tanımlarken salt bir belediyenin yahut bakanlığın “yanlış proje” si olarak okumak, baş düşmanı görememeye sebebiyet verebilir.
Kapitalist talan, sorumlular ve sorumluluklar
Özetle şunu demek gerekiyor sanırım. Tüm bu doğa katliamları, çılgın projeler, mafyatik ilişkiler, iktidarın sektör çeteleri, ekonomik kaynakların patronların/iktidar bileşenlerinin ceplerine aktarılması, her anlamda kokuşmuşluk ve çürümüşlük… Hepsi, kapitalist düzenin işleyişinin, planlarının, yaşamını devam ettirme pahasına girdiği/girmek zorunda olduğu ilişkilerin bir parçasıdır. Kapitalizmi yine suçlu ilan ettiğimize göre onların dönem temsilcisi dinci-gerici iktidarın da bu işlerin icraatçısı olduğunu vurgulamaya gerek yok sanırım. Büyük resmi gösterip kimseyi daha da ürkütmek değil niyetim, fakat yürünecek yolda neler var bilmek gerekir, vazgeçmek değil asla. Tabii ki bu proje kesinlikle durdurulmalı, verilen zarar onarılmalıdır. Bu talancıların elinden kaç ağaç, kaç endemik bitki, kaç yaban hayvanını kurtarabilirsek bize zaferdir kuşkusuz.
Gelelim burada yaşanan katliam, talan ve zorbalığın kısa tarihinden bir kesite daha. Evet mutlaka bilenler vardır. Aydos Ormanı ilk defa iktidar ve ilişkilerinin sermayesi haline gelmiyor. Yıllar evvel Aydos Ormanı’nın çok büyük bir kısmı (belki de tamamı) 49 yıllığına bir şirkete kiralandı. Şirket dediğime bakmayın tabii ki mafya. Artık hepimiz vâkıfız devlet-mafya ilişkilerine, zaten son yıllarda yaşananlar hepimizi uzman yaptı diyebiliriz değil mi?
Bu “kiralama” 2000’li yılların başında yapıldı diye hatırlıyorum, net bir tarih söylemek için araştırdığımda çeşitli kaynaklarda “10 yıl önce” diye bir ibareye denk geldim; lakin gerçek bir ifade değil çünkü çok daha öncesinde ormana kapıların konulduğunun ve ücret alındığının bizzat tanığıyım. En nihayetinde bu iktidarın ilk yıllarına denk gelen bir zaman diliminde, Aydos Ormanı’nın içeriği bilinmeyen bir sözleşmeyle, bir devlet kurumu eliyle bir mafya grubuna 49 yıllığına kiralandığını biliyoruz. Bildiğimiz tek şey de, sadece bu anlaşmanın 49 yıllık olduğu. Onu da mesire alanında herhangi biriyle muhatap olup, bir şeylere itiraz ettiğinizde; bu adamların sözcülerinden öğreniyoruz.
- “Burası özel mülk. Mehmet Bey (yakınlığa göre Abi ya da Köymen de olabiliyor.) bu ormanı 49 yıllığına kiraladı.”
Evet tam olarak durum bu. Aydos Ormanı dediğimiz yer Kartal, Sancaktepe, Sultanbeyli, Pendik gibi İstanbul’un büyük ilçelerinin sınırlarının içinde yer alan devasa bir alan. Burası kiralanmış bir kamu-doğa alanı. Sit alanlarının kiralanabilir-satılabilir olması daha temel bir tartışma olmakla birlikte, bunu es geçip soracağınız “Bu kiralamanın içeriği nedir?” sorusuna kocaman bir “Hiç!” cevabı alabilirsiniz benden. Üşenmiş olmamdan ziyade ortada böyle bir bilgi yok. Yapılan sözleşmenin hangi tarihler arasında geçerli olduğunu, bedelini, kapsamını, şartlarını, ne tarz bir ihale yoluyla (tabii ihale yapıldıysa) alındığına dair en ufak bir bilgiye ulaşmanız mümkün değil. O yüzden yukarıdaki paragraflarda bazı muğlak ifadeler kullandım. Yani bu mafya grubu ormanın tamamına mı sahip? 49 yıllık olduğu söylenen sözleşme, gerçekten 49 yıllık mı?
Özellikle bu iki soru üzerinde durmanın önemli olduğunu düşünüyorum. İlk soruyu biraz açayım sizlere. 49 yıllık kiralama ile birlikte söz konusu “kiracılar” aynı NATO’nun 1949 yılından bu yana yaşadığı stratejik genişleme hızında bir yayılma gösteriyorlar. 49 rakamı bir sıkıntılı kehanetse, NATO’nun sonu iyi görünmüyor, yayılma ivmesinde bir düşüş var gibi, Aydos’ta “kiracı” arkadaşları da nüktedanlığımıza bir kaşık uluslararası siyaset sürüp uyaralım.
Çevre mücadelesi, gelecek için sorular ve öneriler
Kartal-Uğur Mumcu bölgesindeki orman alanlarına konulan gişelerle başlayan iş, orman içi muazzam tesisleşme, köşkler, restoranlar, lunapark, kır düğün alanları ile devam etti. Oradan Sancaktepe tarafına doğru hızlı adımlarla ilerledi. Buradaki doğa harikası göl hemen fark edildi ve kapıya bir gişe konulup çitlerle kapatıldı. Göl etrafında -aynı Uğur Mumcu’da olduğu gibi- “tesisleşmeye” gidilip hatta büyükçe bir camii bile yapıldı. Bir sürü yapı için bir sürü ağaç katledildi, gölün kenarları dolduruldu, beton döküldü; peyzaj, görsel vesaire derken muazzam bir ışık kirliliğine yol açan aydınlatmalar her tarafı sardı.
Bunların üzerine düşünmek eyleme geçmek zaruridir. Ormanın, Köymen grubu olarak bilinen arazi çetesinin “çöktüğü” kısmı için sorulmalıdır; mafya grubuyla nasıl bir anlaşma yapılmıştır? İçeriği ve kapsamı nedir? Ne karşılığında anlaşma yapılmıştır? Ne zaman sona erecektir? Bu gurubun orman içine yaptığı, yaptırdığı yapılara izin verilmiş midir? Verdiyse kim vermiştir?
Gelelim diğer tarafa; yani TOKİ ve Sancaktepe belediyesinin işbirliği yaparak “çöktüğü” kısma. Burası için başından itibaren samimi çalışmalar yürütülüyor. Fakat samimiyetin yanında bir yetersizlik barındırdığını da söylemek gerekir. İçerik olarak zayıf, yaptırım gücü olmayan pasif eylem biçimleri tercih edilmekle birlikte ağırlık daha çok yasal süreçlere verilmiş gibi görünüyor. Eylem tarzı ise dönemin çevre eylemlerinin bir aynası gibi, fiili meşru mücadele çizgisinden oldukça uzak. En nihayetinde ilk bakışta görülebilir ki; bu fütursuz doğa talanına karşı sonuç alabilmek, ancak sürekliliği ve programı olan, giderek sertleşen, yerel halkın desteğini alan bir fiili meşru mücadele çizgisi ile mümkündür. Ormanın yıllar yılı gasp edilen diğer alanlarıyla buradaki mücadelenin taleplerini birleştirmek ise topyekûn bu çevre katliamına dur demenin ön koşulu olmalıdır.
Bu kadar yanıtı olmayan sorunun içinde egemenlere ve kendimize soracağımız ciddi bir soru daha var:
Aydos’un ve onun gibi tüm ormanların gerçek sahibi kim?
C. Boran — Ocak 2023
Red.: V. Galçenko